23 Şubat 2011 Çarşamba

İTALYA GEZİMİZ


       Düşündük taşındık herkese sorduk ve en sonunda İtalya ya gitmeye karar verdik.Herşeyden önce vizeyle başlanacak tabii.O çok kolaymış biz gözümüzde çok büyütmüşüz.Gerekli evrakları topladıktan sonra 2 alternatifiniz var adamlar sizden seyahat planlarınızı istedikleri için oturup paşa paşa rezervasyonlarınızı yaptırırsınız ya da gider bir seyahat acentasına biraz daha fazla para verirsiniz onlar sizin yerinize formu bile doldururlar.Biz hafiften cahillik ettik 2.yolu seçtik.Acenta bizim adımıza randevu almış tabii biz bir heyecan gittik hangi soruya ne cevap vereceğiz diye düşündük tasarladık falan.Konsolosluktaki ablanın sorduğu ''niye gidiyorsun,ne iş yapıyorsun'' falan tarzında oldu.Tabii ben kulaklarımı 4 açtım millet ne cevap veriyor da hemen vizeyi kapıyor diye.Boşuna heyecan yapmışım çalışan herkese veriyorlar ama maalesef işsizlere vermediler.2 kız arkadaş vardı onlara üzüldüm birine verdiler öbürüne vermediler.Bir de ordaki abla Türk ama italyan gibi bir havalarda zannedersin bulunmaz hint kumaşı fabrikasının insan kaynakları müdürü...Neyse bana vere vere 3 haftalık vize verdiler mi,ben bir kızdım bir kızdım şimdi sömestirde bir daha aynı evrakları toplamakla uğraşıcam diye gıcık kaptım bunlara.Levent benden 2 gün sonra ancak evraklarını teslim ettiği için tabii randevusunu da 2 sonra verdiler bi havayla gitti bak bana ne kadar vize verecekler diye ona da 1 aylık verdiler havası söndü bir güzel :)))
      İlk mesele vizeydi o tamam 2.mesele ne uçak biletleri.   Bu arada  iyi tamam da kalmış bizim tatile 2 hafta ucuz bileti nerden bulucaz.Bir arkadaşım dedi Blue express havayolları ucuz,iyi hadi girdik sayfaya ben ingilizce seçeneğini seçiyorum bizim gideceğimiz gün bilet 79 euro,süper de site tam ödeme aşamasına gelince beni atıyor, ay deli olucam bir yandan acaba kredi kartımdan çekti mi stresi bir yandan bilet kalmayacak stresi sağı solu arıyoruz herkes sorunsuz almış.Sonra ben bir ara kalktım hava almak için.Levent seslendi Eceeeee koş,koştum hemen,sen bizim akıllı italyanca seçeneğini seçmiş(bu arada italyancası tarzandan hallicedir) tak diye almış bileti.Haydaaaaa şimdi de burda ne yazıyor diye tırmala,acaba bileti aldık mı sadece rezervasyon mu yaptırdık neyse yine bir arkadaşımızı aradık o da google dan tercüme yapmış hadi hayırlı olsun almışsınız dedi.Biz de tabii google translation niye bizim akılımıza gelmedi diye dizimize vurduk durduk.Neyse bir ders oldu bu bize.Gidiş biletini aldık ama dönüş bileti pahalı bu sefer de aklıma pegasus havayolları geldi baktım onlar da yeni başlamış italya uçuşlarına,oh dedik bu da oldu gidiş bileti 79 euro kişi başı,dönüş 89 euro.Bu sorunu da hallettik.
     Gidişle dönüş toplam 12 günümüz var ama nerelerde kalacağımızı hiç bilmiyoruz tabii.Gidiş Milano ya,dönüş Roma dan.Bu arada ben bu konuda internette bir ton araştırma yaptım ama aklımdaki soru işaretleri bitmiyor.Mesela orada şehirlerarası nasıl yolculuk yapacağız?Bizdeki gibi otobüs ağı gelişmiş mi,terminaller şehiriçinde mi? Hiçbir blogtan bunu öğrenemedim,herkes araba kiralamış amma velakin bizde o cesaret yok.Bizim gibi cesaretsizlere iyi haber orada otobüs ağı gelişmemiş ama tren ulaşımı çok rahat her yerde istasyon var ve istediğiniz saatte rahat rahat her yere gidebiliyorsunuz.Trenlerin en ucuzunun bile temiz tuvaletleri var sadece klima olmayınca biraz sıkıntı oluyor ama camı açınca o sorun da halloluyor.Bir de trenlerde bir sürü turist oluyor yol nasıl geçiyor anlamıyorsunuz.
   Ben internette blog okuyorum Levent daha önce İtalya ya giden arkadaşlarıyla mailleşiyor sonra da bana o mailleri forward ediyor ben de ekşi sözlükte bakıyorum millet bahsi geçen yerlerle ilgili ne yorum yazmış.Benim bir de Como Gölü ne gidesim var belki George Clooney i falan görürüm diye(ümit dünyası işte naparsın) millet de diyor alt tarafı bir göl gitmeyin oraya.Neyse birisi dedi Verona ya gidin hemen girdim ekşi sözlüğe Romeo ile Juliet orada yaşamış.Ben bunu duyarım da oraya gitmem mi! Bir arkadaşım rezervasyon için booking.com sitesini tavsiye etti.Biz de kavga gürültü bütün rezervasyonları yaptık ve oraya gitmeden ben bir kitap aldım okudum okudum birşey anlamadım.
    Günler günleri kovaladı ve biz heyecanla beklediğimiz yolculuğumuza Sabiha Gökçen den başladık.Uçak biletlerimizi aldık ama numara yok free yazmışlar.Bindik uçağa zaten heyecanlıyım hostes cakır cukur birşey dedi anlamadım.oturduk bir yere bizde.Yolculuk geçmek bilmedi bir türlü bir de uçağın içi buzdolabı gibi oldu mu.
      MİLANO
Neyse biz Milano ya indik bu sefer de şehir merkezine nasıl gidicez stresi sardı türkçe konuşanların peşine takıldık ama milleti karşılayan var biz ne yapcaz saf saf dolanmaya başladık.Biri dedi shuttle var ooo süper hemen koştuk bayıldık adam başı 8,5 euroya bindik.Bizim otele metroyla gidiliyor ama önce ertesi gün Verona ya gidicez ya tren biletlerimizi almamız lazım shuttle ın bizi bıraktığı yerde istasyon var hemen koştuk ama nasıl bir sudan çıkmış balık hali var ki üstümüzde sormayın gitsin.Sağolsun Leventçiğim daha önceden bütün tren saatlerinin çıktısını almış işimiz kolay.Bunu size de tavsiye ederim.www.ferroviedellostato.it sayfasından herşeyi öğrenebilirsiniz.Neyse biletçi abla too late moo late falan dedi eyvah dedim bilet kalmamış yandık.ama neyse bileti verdi bir baktık bilette ertesi günün tarihi yok yer numarası yok,ablaya dedim bu yarının bileti mi o regional tren dedi.Yaa ben regional neydi unuttum.Benim hafıza oldu 0,ama yiğitliğe laf söyletmem ok thanks dedim çıktım.Bizim otele metroyla gidiliyor ben internetten okumuştum metro bileti tobacco shoplarda satılıyormuş kişi başı 1 euroya.Aldık bileti metroya bindik zaten 1 durak sonra inecekmişiz neyse indik adres elimizde millete soruyoruz kimse bilmiyor.2 ileri 1 geri gidiyoruz.Sonraa biz Türküz büfeciye sorarız dedik akıllılık etmişiz adam ingilizce bilmiyordu ama el kol tarif etti girdik bir caddeye.Levent gördü hemen oteli bir ara sokaktaymış.Hotel Sempione,dışardan güzel gözüküyor girdik adam demez mi biz bir hata yaptık hiç yerimiz yok sizi ilerdeki otelde konaklatıcaz.Biz de napalım iyi tamam dedik ilk günümüzden arıza çıkarmayalım.İlerde İsis otel vardı 2 yıldızlı ama çok temiz ben kafadan 3,5 yıldız veririm.Eşyaları bıraktık hemen Duomo meydanına gittik karnımız da deli aç bu arada.Orda hemen 1-2 fotoğraf çektirdik tabii,yalnız dikkatli olun deli sivrisinek var.

                                                  ilk gece yediğim pizza
Katedral acayip görkemliydi yalnız.
Milano da 1.günümüzü geçirdik Verona tren biletinden hala emin değiliz ama gittik resepsiyondaki çocuğa sorduk bu biletin numarası nerede yazıyor tarih falan diye bilemedi neyse aldık bileti evirdik çevirdik bizim jeton düştü adamlar bilete yaklaşık 2 aylık bir tarih yazıyorlar mesela from 29/08/2010 to 30/10/2010 gibi yani arada istediğin bir tarihte git.İstasyona gidince trenimizin peron numarasını öğrenip treni bulunca yer numarası meselesi de aydınlandı,tren bizim eski usül trenlerden istediğin yere oturabiliyorsun.Bu arada Verona ya 2.sınıf regional tren kişibaşı 9 euro..
                                      
                                                                             Bu da regional tren
                                                                         Milano da ki tren istasyonu
      VERONA
     Tren Verona ya gelince ben pek bi heveslendim çünkü Romeo ile Juliet bu şehirde yaşamış.Hotel Piccolo diye bir otelde kaldık istasyona çok yakın.İtalya da kaldığımız bütün otellerde resepsiyona gidince adamlar hemen eline bir harita verip önemli yerleri işaretliyorlar dolayısıyla içiniz rahat olsun.Verona da harita elimizde yürürken önce bir hayal kırıklığı yaşadık sokaklar oldukça sessiz dükkanlar kapalı falan  acaba buraya gelmekle yanlış mı yaptık dedim bir an.Meşhur bir kalesi var ,Castelveccio,oraya gittik önce ama sanki hafiften acıktık gibi geldi,kaleye girmeden yanındaki çimenlere oturup sabah Milano da ki otelin uyduruk kahvaltısından yaptığımız fakir sandviçlerimizle biraz karnımızı doyurduk.Kaleye girdik baktım orada Verona kart diye bir şey yazıyor kıza dedim alsak mı ‘’olabilir’’falan dedi hiç bilgilendirmedi zaten elinde de yokmuş.Başka bir müzeden aldık bizde kişi başı 10 euro verdik ama acayip faydalı bütün müzelere girebiliyorsunuz.Kalenin tam karşısından düz içeri doğru gidince Sultanahmet meydanı gibi bir yere çıktık bi şaşırdık o ne kalabalık meğer herkes ordaymış bi biz kalmışız.





Arena
Neyse orada bir arena var önce oraya gittik o akşam da opera festivali vardı dekor yapmışlar feci güzeldi.Bol bol foto çekildi ve oradan çıkıldı.Sokaklarda değişik kostümler giyen tipler vardı bir gladyatör bana göz kırptı ama yemedim tabii yanımda aslan gibi Leventim var benim, oradan ara sokaklara daldık ki tekrar bir meydan Dante nin heykeli vardı ve etrafında yine bir sürü tarihi yerler

Chiesa di santa anastasia diye bir kule vardı 300 küsür basamakla çıkılan bir kule en tepede çanlar falan var oraya çıkınca manzara enfesti.

Bizim de klasi geyik fotolarımızdan biri
Bu arada benim aklım hep Juliet in evinde ara tara bulamıyoruz meğer etrafından dolaşıyormuşuz.Neyse evi bulduk benim ağzım kulaklarımda girdim bahçeye girerken giriş kapısının ordaki duvarlara herkes sevgilisiyle adını yazmış boardmarker almadığıma pişman oldum giderseniz aklınızda olsun.Bahçede Juliet in bronz bir heykeli var millet sağ memesini elleyip fotoğraf çektiriyor şans getirsin diyeymiş.Ben hemen eve girdim Juliet in balkonuna çıktım yatağını gördüm falan acayip mutlu oldum .

Juliet in balkonuuuuuu :)))
Hem tiyatrosunu izledim hem filmini, benim için çok ilahi bir aşk Romeo Juliet.Bu arada ½ lt su 2 euro,dondurma 3,5 euro bir magnet aldık 2 euro tuttu.Azıcık midemiz kazındı kalenin karşısındaki sokaktan 1 dilim pizzayla bizim çiğ böreğe benzer bir börek aldık 6,80 euro verdik.Sonra onlar kesmeyince bir restorana gidelim bari dedik Levent yine margarita yedi bende makarna yedim 18 euro verdik ve yemek benim mideme çok fena dokundu yağdan mı sudan mı anlamadım bütün tatil midem çok fena yandı.Bu adamlar gazlı su içiyor dikkat edin su isterken’’ aqua normale’’ demeniz lazım.Bir de domuz eti ‘’porco ya da maiale’’yemek istemeyenlere duyrulur.Yorgunluktan harap bir şekilde geze geze otele döndük.Otelimiz idare ederdi 3* geceliği 30 euro civarıydı.İstasyona çok yakındı merkeze zaten yürüyerek gidildiği için sorun yok.Ertesi gün La spezia ya gidicez ve denize giricez acayip hevesliyiz yine.
           Geldik 3.güne trenimiz 12,45 te sabah otelin feci uyduruk fakir kahvaltısını yedik Levent tutturdu ben Juliet in evinde bir kupa gördüm onu alıcam sarı lacivert renkliymiş kendisi de hasta fenerlidir de.Biz sallana sallana gittik  sokaklarda bakındık kupayı aldık bir de baktım saat 12 amanın treni kaçırcaz haydi bi başladık koşmaya nerdeyse kalp krizi geçiricem.Neyse treni yakaladık.
       LA SPEZİA
   Verona dan direkt La spezia ya tren yoktu aktarma yaptık önce Brescia ya gittik oradan Parma ya gidicez baktım tren daha gelmemiş ama o peronda tek bir vagon duruyor ve gelen de ona biniyor dedim sakın bizim tren olasın bu adama sordum evet bu dedi ay o ne komedi tek bir vagonJ neyse bindik ordan Parma ya ordan da La Spezia ya kişi başı toplam 15,5  euro verip gittik.Yalnız yine şaşırmışız ve La spezia Migliarina istasyonunda indik.Orda bir büfe vardı ordaki ablaya sordum otelin yerini otobüsle gidiceksiniz dedi tanesi 0,80 eurodan 2 tane bilet aldım bu arada hatun 1-2 kelime İngilizce biliyor nasıl anlaştık ben de şaşırdım valla.La spezia da 2 gün kalıp Pisa ya uğrayıp Floransaya gidicez .Büfeci ablada tren bileti vardı onun biletini görünce de şaşırdım bilette 80 km yazıyor yani 80 km lik mesafede istediğim yere gidebilirm.Bu arada trene binerken istasyonda bulunan küçük sarı kutulara biletini damgalatmanız lazım gerçi trenlerde görevli dolaşıp biletinizi deliyor siz damgalatmasanız da ama olsun siz yine de ihmal etmeyin.Biz otobüs durağında beklerken baktık milletin elinde market poşetleri,sorduk nerde diye hemen ilerdeymiş koşa koşa gittik sandviç yaparız diye peynir ekmek domates aldık.Otellerde kahvaltıda beyaz peynir ya da zeytin yok haberiniz olsun.Sadece kaşar peyniri bazen haşlanmış yumurta,kruvasan,kapalı küçük tereyağ,reçel falan var yani aç kalkabilirsiniz.
       Neyse biz 2 koca poşet birde sırt çantalarımızla otobüse bindik ben saydım 4.durakta inicez o meğersem benim baktığım expres sefermiş tam iniyorduk baktım durağın adı başka aman dedim Levent e dur geri dön.Poşetleri yere koyduk bir yere oturduk sonra yaşlı bir amca poşetlerinizi alın çalarlar gibisinden el hareketleri yaptı o sırada da bir zenci binmişti otobüse,yaşlı amcamın yanında teyze de o sırada bana bakıp İtalyanca başladı bir şeyler anlatmaya bende hı hı diyip kafa sallıyorum bu arada Levent de bu kadın senin İtalyan olmadığını anlamadı mı demez mi gülmemek için zor tutuyorum kendimi.Biz bu arada ha bire gidiyoruz yaa dedim soralım millete kimse de İngilizce bilmiyor otobüste sonra kadının biri ben göstericem size dedi içimiz rahatladı ve gerçekten de gelince bizi dürttü indik bir baktım otel karşımızda.Hotel Mary tam istasyonun karşısında, ama hangisi, La Spezia centrale.Neyse otele girdik temizdi ama pek matah değildi bir de yine İngilizceler çok kıt. Biz hemen check in yaptırdık denize gitmek istiyoruz deli gibi.Resepsiyondaki çocuğa sordun Riomaggiore var dedi tren istasyonu da zaten otelin hemen karşısında ya atladık trene gittik.1 ya da 2 durak sonra geldik millete sora sora denizin yerini bulduk ama tabii güneş artık battı batacak olsun biz yine de denize girdik içimizde kalmadı.

Yemek işini de burada halledelim dedik orada bir büfe tarzı pizzacıdan dilim pizza aldık 4 euro ödedik.İtalya  nın çoğu yerinde gündüz pizza yiyebileceğiniz yer yok sabahtan yapıyorlar sonra dilimleyip mikrodalgada ısıtıp veriyorlar.Restoranlar genelde 6 dan sonra akşam yemeği için açılıyor.
       Akşam otele döndüğümüzde hava hafiften kapanır gibi oldu benim de acayip canım sıkıldı ama neyse belki sabah açar ümidimiz var.Bu arada resepsiyondakilere nasıl gezeceğiz diye soruyorum hiç anlaşamıyoruz neyse ki ben önceden araştırmışım da kafama göre takılıyorum.Cinque terre diye bir bölge var 5 köy anlamına geliyormuş unesco nun mirası falan.Oraları gezmek için birkaç alternatifiniz var  8,5 euro verip cinque terre kart alıyorsunuz bunun da alternatifleri var tren ya da tekne yapabilirsiniz biz treni tercih ettik.Gün boyu istediğin kadar trene binebiliyorsun bir de bazı müzeler var oralarda geçerli.Kartımızı aldık 1.köy olan Riomaggiore ye gittik.Orada bir aşıklar yolu varmış oradan diğer köye kadar yürüyorsunuz arada çok da güzel fotoğraf çekiliyor.

         Aşıklar yolu
Oradan Manarola köyüne vardık bu arada hava kapalı yağmasın diye dua ediyoruz.Köylerin hepsinde bekleyen yeşil minibüsler var cinque terre kartı olanları köylerin yukarılarındaki dağlara götürüp getiriyor. Manarola da minibüse sorduk gidip dönecek misin diye adam evet diyince bindik,birdenbire yağmur da bastırdı şimdilik minibüsteyiz de sonra inince ne olacak.Şoför yukarlara gitti ve döndü öylece bir doğa turu yaptık yani.Merkeze tekrar gelince baktık yağmur fena öğlen saati de oldu adamlar siesta için dükkanları kapatıyorlar kaldık mı sokakta.Yağmurlukların da tanesi 6 euro hiç gözüm kesmiyor 1-2 saat için vermeyi ama seller götürdü ortalığı.Mecbur alıcaz adamlar pazarlık da kabul etmiyor katiyen.Giydik yağmurlukları arada bazen fotoğraf çeke çeke gezdik bütün köyleri en güzeli de en sonuncusu olan Vernazza .Oraya gelince de karnımız acıktı ve yine bir cafede dilim pizzalarımızı yiyip 4 euro ödedik.Bu köyde plajlar falan da var çok da hareketliydi keşke burada kalsaymışız dedik bence siz gelirseniz köylerden birinde kalın.Akşamüstüne doğru ıslak ve üşümüş olarak otelimize döndük,trenlerde de kimse biletimizi kontrol etmedi ama tabii aşıklar yolunda cinque terre kartı olmadan yürütmüyorlar.
        PİSA
        Ertesi gün yine trene binip Pisa ya gittik,her zamanki gibi ilk işimiz Floransa tren biletimizi almak oldu.Kişi başı 5,80 euro.Pisa da istasyonda emanet ofisi var dolayısıyla günübirlik gezi yapabilirsiniz,bagaj başına 3 euro alıyorlar ve istediğinizi kadar bırakabilirsiniz.Gitmeden önce mutlaka internetten tren saatlerini indirip yazdırın çok işinize yarar.
İstasyondan çıkınca bir information ofise gidip haritamızı aldık.Yolda her heykelin önünde fotoğraf çekilip meşhur pisa kulesinin oraya vardık.Ay ne güzel yer orası öyle tertemiz bir bahçesi var kuleyi de çamaşır suyuyla yıkamışlar sanki gözüm gönlüm açıldı.Millet çimlere yayılmış fotoğraf çekiniyor tıkınıyor falan sizde gitmeden nevaleyi hazırlamayı ihmal etmeyin.Orada bisiklet falan da kiralayabiliyorsunuz bir de hediyelik eşyacılar da çok renkliydi.Orada 2 saat oturup öğlen trenini yakalarız diyorduk ama ben orayı çok beğendiğim ve fotoğraf olayını da iyice geyiğe sardığımız için ancak ikindide trene binebildik.

Dedim ya geyik :))
         FLORANSA
         Floransa ya vardığımızda otelimizi birkaç büfeye soraraktan bulduk zaten çok yakınmış.İtalya da kaldığımız en kötü oteldi hiç temiz değildi ama ne yapalım idare edicez artık.Tek iyi tarafı odamız en üst kattaydı ve balkondan manzara çok güzeldi.Resepsiyondan haritamızı alıp yollara döküldük tarihi mekanlar otele çok yakındı.

Bu arada meşhur Uffizi diye bir müzesi var
                    Uffizi
bir de Galleria Academia gerçekten görülmesi gerekiyor.
Galeria Academia daki meşhur Davut heykeli

Gitmeden önce rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim.Çünkü müzenin önünde kuyruk oluyor ve zaten beklerken yorulduğunuz için içeride gezecek çok enerjiniz olmuyor.
Bunun için de önereceğim site şudur http://www.florenceart.it/ ben buradan yaptırdım bir sıkıntı olmadı ama bu arada rezervasyon yaptırınca kişi başı 2,5 euro mu ne fazla alıyorlar ama o sırayı beklemektense 3-4 euro vermeye değer.Uffizi de çok fazla ikon var sıkılabilirsiniz ama onun dışında çok harika eserler de var.Galeria academy de de meşhur Davut heykelinin orijinali var.Academia giriş kişi başı 10 euro,gitmeden buradaya da rezervasyon yaptırmanızı öneririm 1 saat sıra bekledik ve oldukça yorulduk. Bu arada academia nın karşısında sandviç yapan bir büfe vardı adam ilaç için tek kelime İngilizce bilmiyor ama 2,5 euroya harika sandviçler yapıyor.Bizde klasik Türkler olarak bir sürü malzemeyi doldurttuk artık sandviç şişti yerken bile döküldü ama olsun biz öyle Avrupalılar gibi bir peynir bir salamla doymayız..Otobüs biletleri bizdeki gibi makinelerden satılıyor ve aynı biletle 90 dk gezebiliyorsun.İtalya da belediye otobüslerinin içinde küçük makineler var herhangi bir kapıdan binip biletini o makineye onaylatman lazım.İtalyanların hiç bilet bastığını görmedim sadece turistler yapıyor ama arada bir otobüslere müfettişler binip kontrol ediyor bence biletinizi alıp basmayın ,turist olduğunuz için bilmiyorduk ayağına yatarsınız, ama biletiniz olmazsa  ceza kesiyorlarmış 1,5 euro için de riske girmeye gerek yok.
Bu domuzun burnunu okşayıp dilek dilemek gerekiyomuş...hiç işim olmaz...
Akşamları uffizi nin oralardaki meydanda takılabilirsiniz akşamları canlı performanslar var keyifli oluyor insanlar yerlerde duvarlarda oturuyor falan bir de Ken Mercer diye bir adam var sesi Phil Collins e benziyor çok hoşumuza gitti.Son akşamımızda Roma tren biletini aldık kişi başı 16,5 euro.

       ROMA
       Floransa dan sonraki durağımız Roma.Gider gitmez ilk işimiz Roma pass card almak oldu 25 euro verdik ama deydi çünkü tüm toplu taşıma ücretsiz ve de 2 tane müzeye giriş hakkınız var.Termini ye indiğinizde information officeten alabilirsiniz gerçi büfelerde de satılıyor aynı fiyata.İlk hakkınızı mutlaka Collezium da deneyin çünkü roma pass cardı olanlar sıra beklemeden geçiyor ayrıca 10 euronuzu kurtarıyorsunuz.Biz ilk gün Collezium ve yanındaki Palatino ve Roman Forumu bitirdik ama bizde bittik gerçekten çok yoruldum otele gidecek halim kalmadı. .



İmparator Vespasianus tarafından 72-80 yılları arasında yaptırılan Collezium, önce tiyatro gösterileri sunulan bir mekanken daha sonra gladyatörlerin dövüştüğü bir arena olmuş. Arenanın altındaki aslanlar ve gladyatörlerin hazırlandığı bölmeler, yüksek tribün kısımları ile böyle bir yapının o dönemde tamamlanması insanı gerçekten etkiliyor. Eski bir efsane şöyle dermiş: “Collezium ayakta kaldıkça Roma’da kalacaktır; Collezium yıkıldığında Roma’da yıkılacaktır; ama Roma yıkılırken dünya da onunla birlikte yıkılacaktır”.Yaklaşık 2 saat Collezium gezdikten sonra ana kapıdan çıkarak Palatino tepesine yürüdük. Buraya giderken muazzam Constantinus Kemerinin yanına geldik. Bu kemer M.S. 315’te İmparator Maxentius’a karşı kazanılan zaferden sonra dikilmiş. Palatino ve Roman Forumu giriş ücreti Kolezyum ücretine dahil.


İçeri girdiğinizde sağdan giderseniz Palatino tepesine soldan giderseniz Roman Foruma giriyorsunuz. Biz önce Palatinoya gitmeye karar verdik. Özünde romantik bir bahçe havasında burası. Collezium manzarası müthiş yalnız. Ayrıca koskocaman 200000 kişilik eskiden at yarışlarının yapıldığı Circus Maximus’da çok görkemli. Oradan devam ettik ve meşhur Caracalla Hamamlarını (Terme di Caracalla) gezdik. Gerçi çoğu kalıntı ama 3. yüzyıldan kalan ve toplu yıkanılan bu yeri hissetmek oldukça ilginç bir deneyim. Daha sonra Roman Forumunu tepeden gören bir yere geldik. Roman Forumu çok büyük bir imparatorluğun sosyal, ticari ve dinsel merkeziymiş. 19. yüzyılda yapılan kazılara kadar da adeta bir bataklıkmış. Çok büyük bir yer. Açıkçası tam olarak anlayabildiğimizi de düşünmüyorum. Yalnız yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki Traianus Sütunu oldukça etkileyiciydi. Tepesinde de Aziz Petrus’un heykeli var… Roma Forumun sonundan yani meşhur Vittorio Emanuele Anıtının arkasından dışarıya çıktık. Roma’nın en meşhur meydanlarından olan Piazza Venezia’da bulunan bu anıt oldukça büyük ve bembeyaz. Birleşen İtalya’nın ilk kralı adına yapılan ve yaklaşık 40 yılda tamamlanan bu anıtı bazı İtalyanlar hiç beğenmiyormuş. Öyle ki “Roma’nın takma dişleri” diyenler bile varmış.

 Evet oldukça heybetli ama hemen arkasındaki Collezium ve diğerlerini kapattığı da bir gerçek.Bu arada karnımız da acıkmaya başlamıştı daldık dar sokaklara başladık hem uygun fiyatlı hem de güzel bir yer aramaya neyse girdik bir yere ve ben deniz ürünlü risotto yedim Levent te her zamanki gibi margarita 36euro ödedik ve otelimize geri döndük.Otelimiz Via Settembre caddesi üzerinde Hotel Ranieri 3 yıldızlı ama kesinlikle fazlasını hak ediyor İtalya da kaldığımız en iyi oteldi oldukça temizdi ve çalışanları çok kibardı.Oteldeki her zamanki gibi bana göre bomboş kahvaltımızı edip kendimizi sokaklara attık.Daha önce Sistine şapeline giriş için randevu almıştık ve hemen bir otobüse atlayıp Vatikan a gittik.Oraya girerken kıyafet yönetmeliği var haberiniz olsun kısa şortla ve çok açık saçık giremiyorsunuz ben de elbise giydim ve yanıma bir yemeni alıp omuzlarımı örttüm gençler yanlarına yedek pantolon almışlardı ve girmeden şortlarının üzerine geçirdiler hemen. Vatikan’a giden otobüse binerek Vittorio Emanuele II köprüsüne gelmeden indik. Sağa doğru az bir mesafe yürüdüğümüzde ihtişamlı Castel Sant’Angelo çıktı. Ama bu kaleye gelmeden önce buraya giden Sant’Angelo Köprüsünden de bahsetmek lazım. Bernini ve öğrencilerinin melek heykelleri ile süsledikleri bu köprü de çok güzel bir eser. Bu köprünün sonunda, başka bir ifadeyle Tiber nehrinin öbür tarafında da Castel Sant’Angelo var. Pazartesi günleri hemen hemen tüm tarihi yerler gibi kapalı aklınızda bulunsun. Bu yapı yaklaşık 1900 yıllıkmış. Vatikan’a da bir geçitle bağlı olduğu, papaların sıkıştıklarında buraya kaçtığı da söyleniyor.

Köprüyü geçip sola döndüğünüzde Vatikan’a doğru ilerliyorsunuz. Upuzun Via Della Conciliazione sizi meşhur San Pietro Meydanına çıkarıyor. Her zaman televizyonlarda yada filmlerde gördüğümüz o muhteşem meydan! Vatikanın Yüzölçümü 440000 metre kare ve nüfusu sadece 1000. Ama kendi bayrağı, posta hizmetleri, resmi gazetesi falan var. Koruması ise İsviçre’li askerlerden oluşuyor:110kişi.. Bernini tarafından inşa edilen San Pietro Meydanı koskocaman. Meydanın etrafında simetrik olarak uzayan sütunlar var. Aynı zamanda ön bölümde yüzlerce sandalye var. Papa buradan Pazar günleri halkı selamlıyormuş. Ortalık ana baba günü oluyormuş. Vatikan’da ilk giriş San Pietro Bazilikasına yapılıyor ve burası ücretsiz. Duvarlardaki resimler, günah çıkarma odalarının çokluğu ve tabiî ki heykeller.


Zaten Roma Katolik kiliselerinin de en büyüğü burasıymış. Kilisenin içindeki en önemli eser  girince sağdaki şapelde görebileceğiniz Michelangelo’nun Pieta’sıymış. Yani Meryemin kucağında ölü İsa ile birlikte yer aldığı heykel. Ve bu heykeli yaptığında 24-25 yaşlarındaymış. Ama heykel şu anda camekanın içinde. Galiba 1970’lerde birisi çekiçle saldırmış. O yüzden korumaya almışlar. En fazla kişi bundan önceki Papa olan 2. Paul’ün mezarının oradaydı. Dizlerinin üzerine çöken ve dua eden insanlar vardı. Orayı görüp daracık bir merdivenden yukarı çıktığımızda yeniden Kilisenin içine çıktık.Sonra meşhur Vatikan Müzesi ve Sistina Şapeli gezebilmek için meydandan çıkıp sola dönerek Via di Porta Angelica’yı takip ederek Piazza del Risorgimento’dan sola dönerek devam ettik ve girişe geldik.Bu arada bir ara elimdeki randevu kağıdına bir baktım ki meğer ben randevuyu ertesi güne almışım haydaaa ne yapsak ki acaba derken Levent gel bir şansımızı deneyelim dedi şapelin orada bir sıra var aklınız durur biz girişe geldik kadının biri polise ben nasıl gireceğim derken adam randevu alman lazım diye anlatıyordu bu sırada bizim elimizdeki kağıdı gördü bak işte dedi ve bizi içeri aldı biz de ilk aşamayı yırttık şimdilik deyip girdik ben devlet memuru olduğumdan heralde zihniyet belli Levent e diyorum gidelim yarın gelelim,Levent te gel şansımızı deneyelim diyor neyse vezneye geldik adam tarihi görünce bu ‘’Bugün gidin yarın gelin’’ deyiverdi .Yaa buraya kadar geldik bizi alsanız olmaz mı dedim iyi o zaman resepsiyona gidin dedi sonra ordaki adamlara meramımızı anlattık bize acayip kibar davrandılar çok takdir ettim ve de bizim camilerdeki görevlilere kızdım dünyanın neresine giderseniz gidin camilerde insanlarda höt höt davranıyorlar zorla başını kapat bilmemne.Neyse biz müzeye girdik önce çok güzel bir bahçe karşıladı bizi orada biraz dinlendik fotoğraflar çekildik falan.Bu arada bahçede bir sürü turist kafilesi ve rehberleri var her dilden anlatıyorlar bende oradaki İngiliz rehberlerden birine yanaşıp biraz dinledim siz de yapın tavsiye ederim çok şey öğreniyorsunuz.
SİSTİNE ŞAPELİ: İçeri girince önce kafanızı tavana kaldırın . Michelangelo adama kafayı yedirtiyor. Karanlığın yokoluşu, Güneş ve Ayın yaratılışı, Adem yaratılışı vede diğerleri ama Adem’in yaratılışında Tanrı ve Adem arasındaki o güçlü el kompozisyonu akılalamaz. Bir tavan üzerinde birbirinden bağımsız 33 farklı dev tablo. 
Sistine şapeli
 KIYAMET TABLO’su ay o ne öylee. Bence her 2 resmi saat’lerce incelemek lazım.Artık çıkmak zorundaydık çünkü resmen yorgunluktan baygınlık geçirmek üzereydim.Bu arada civarda gezecek bir sürü yer var adını unuttuğum bir köprüde Bernini nin öğrencilerinin yaptığı heykeller büyüleyiciydi.Bu arada Vatikan’a gitmeden Şeytanlar ve Melekleri okuduysanız CASTEL SAİNT ANGELO yu mutlaka ziyaret edin. Burası 800 m.’lik bir tünel Vatikan’a bağlanan vede vatikan’da papa’ya olası saldırılarda Papa’nın kaçıp saklandığı inanılmaz bir Kale. Ms 136’DA Hadrianus’un mozolesi olarak inşaa edilmiş. 58 odalı olan bu kale bir dönem ortaçağda hapishane olarakta kullanılmış. VI alexander merdivenleri ise gizemli vede inanılmaz bir havalandırma sistemi var.Vatikan dan çıktıktan sonra hafiften karnımız acıktı her zamanki gibi sabah kahvaltıdaki uyduruk kaşar peynirleriyle yaptığımız sandviçlerimizi bir yerlerde atıştırdık.Açtık haritamızı sırada ne var diye baktım ve İspanyol merdivenlerine gitmeye karar verdik bir otobüse bindik ve merdivenleri bulduk. Gelelim İspanyol merdivenlerine; Trinita del Monti meydanı’nın sahipleri Trinita dei Monti kilisesini piazza di spagna’ya bağlamak üzere 17. yüzyılda yaptırmışlar. Çok kalabalık ama ne var derseniz hiçbirşey derim insanlar merdivenlerde oturmuş muhabbet
ediyor

biz de hemen oturup birkaç foto çektirdik tabii bu arada orada Güzide Duran la kocasını gördüm hatun acayip zayıf ve hiç dikkat çekmiyor etrafta ondan daha güzel ve zayıf model gibi tonla kız var tabii.Tam karşısındaki Via condotti’ye daldık ve resmen şok oldum Bulgari, Gucci, Prada, Armani, SF hepsi ama hepsi burada.

Oradan artık cidden en merak ettiğim yer olan Fontana di trevi’ye geldik (fontana di trevi quirinal bölgesi). Bu çeşme çok eski yapılmış duygusu verse de Roma’nın geneline bakınca çok yeni sayılabilir. Bir Nicola Salvi tasarımı. Roma’nın en büyük ve en popüler çeşmesi. 1762’de tamamlanmış. Ortada Neptün var 2 yanında ise 2 triton var bunlar bunlardan bir tanesi azgın bir denizatını diğeri ise sakin bir denizatını yönetmekte yada dizginlemekte. Bu 2 figür Deniz tanrısı Neptün ile birlikte denizin 2 halini anlatmakta. Kimileri tarafından aşk çeşmesi olarak da bilinse aslında içine atılan paralar ki (burda kural sırtınızı dönüp başınızın üzerinden parayı atacaksınız ) havuza ulaşırsa sizin tekrar Roma’ya geri geleceğinizi simgeler.Ben para atmadım.Fotoğraf çektirebilmek gerçekten çok zor çünkü felaket kalabalık.Sonraki durağımız Pantheon, PIAZZA DELLA ROTONDA burası Avrupa’daki mimarlık tarihinin en önemli yapılarından birisi olan PANTHEON’a ev sahipliği yapıyor.

 Bu meydan tam 2000 yıldır Roma’nın Siyasi ve ekonomik eylemlerine ev sahipliği yapmış günümüzde ise Palazzo di Montecitorio (İtalyan parlamentosu) tüm çevre binalar resmi dairelere çevrilmiş.Pantheon Roma döneminde tüm tanrıların tapınağı olarak yapılmış. İçeri girdiğinizde tam ortaya yürüyün ortaya gelince kafanızı kaldırın ve o dev deliğe yada Oculus’a(Tanrının gözü) bakın.Görkemli bir mimari hele o delikten yağmur girmiyor iddiası bizi çok şaşırttı. İçerde Raffael’in mezarından modern İtalya’nın krallarına değin herkes cümbür cemaat yatmakta. Ama ben tüm bunlara karşın Oculus’tan gözümü alamıyorum bir türlü.Hemen fotoğraflar çekildi ve diğer durağa doğru yola çıkıldı Fontana dei Quattro Fiumi;  Bernini’nin çizdiği ve de yaşama geçirdiği 4 Nehir Çeşmesi inanılmaz görkemli.Bu çeşme GANJ, TUNA, NİL ve RIO dela PLATA’yı tasvir etmekteymiş.Bu arada çeşmenin etrafında sokak sanatçıları bol miktarda mevcut biz ordayken de 2 tane genç adam komedi dans 2 lisi hesabı bişeyler yapıyordu genelde tüm sokak sanatçıları da etkinliklerini yaptıktan sonra mikrofonu ellerine alıp bizim mesleğimiz bu lütfen yardım edin tarzı konuşmalar yapıyor insanlarda onlara karşı gayet cömert bizim ülkemizde niye böyle insanları desteklemiyoruz diye düşündüm durdum.

Artık akşam oldu ve biz yorgunluktan nerdeyse bayılmak üzereyiz hemen yakınlarda bir restoranda Levent her zamanki gibi margaritasını yedi ve bende yine deniz ürünlü bir makarna yedim garson bize limoncello içer misiniz dedi biz de alkol almadığımız için reddettik ve 15 euro ödeyip otelimize harap ve bitap bir vaziyette döndük.Ertesi sabah hala 2. Bedava müze girişi hakkımızı kullanamadığımız için resepsiyondaki elemana fikir sordum Villa Borghese dedi ama orayada randevuyla gidiliyormuş amcam bize hemen randevu aldı çok memnun olduk ve atlayıp otobüse Via dei Corso ya gittik. Bu da çok hareketli bir cadde. Ve dahası cadde boyunca 600-700 metre yürüdüğünüzde meşhur Piazza del Popolo’ya çıkıyorsunuz. Napolyon’un mimarı…Santa Maria del Popolo kilisesi mevcut. Meydanın tam ortasında tepesinde bir haç ve etrafında ağızlarından su akan 4 tane aslan olan bir anıt var. Aslanın tepesine çıkıp fotoğraf çektirme işini hallettikten sonra büyük kemerli bir kapıdan meydanı terk ettik. Bu kemerli büyük kapı antik Roma döneminde giriş kapısı olarak kullanılıyormuş.Villa Borghese e nasıl gidiceğimizi anlayamadık bir türlü bir otobüs şöförüne sordum gayet kıt İngilizcesiyle biraz anlattı ama tam da anlayamadık aslında oldukça yakınmış tabii haritaya baktık baktık neyse bulduk Borghese bahçeleri çok güzel bir park etrafta 2-4 kişilik bisikletlerle ve golf arabalarıyla gezen bir sürü insan var biz de heveslendik müzeyi bitirelim kiralarız dedik parkın içinde bir çok müze var bizim randevumuz hangisineydi şaşırdık bir an neyse bulduk müzeyi girdik gerçekten güzel tablolar vardı ama tabii böyle yerleri bilinçli rehber eşliğinde falan gezmek lazım yoksa bizim gibi bön bön bakarsınız ne güzel ne güzel diyip geçersiniz.
Villa Borghese
Neyse müze bitti biraz parkı gezdik golf arabası kiralayalım dedik adamlar ona bile ehliyet istiyor aklınızda bulunsun biz pasaport ve para haricinde hiçbir şeyimiz olmadan gezdik.Borghese Bahçeleri bittikten sonra aynı yollardan bol bol fotoğraf çeke çeke otele döndük çünkü artık tatilimizin sonuna geldik ve ben artık yorgunluktan harap ve bitap düşmüş vaziyetteyim.Otelde biraz dinlenip bir şeyler atıştırdıktan sonra yine çok merak ettiğim yerlerden biri olan Trastevere ye gittik bu arada orda Pazar günleri sokak pazarı oluyormuş biz kaçırdık ama çok güzel olduğunu duyduk bence siz de tatilinizi ona göre ayarlayın derim. Önce TEVERE nehri kıyısındaki PONTE SISTO köprüsüne gidin burası Papa IV. Sixtus della Rovera tarafından Baccio Pontelli’ye yaptırılmış Köprünün yapımı için bulunan paranın ise kentin Fahişelerine dönem dönem koyulan vergilerden sağlandığı söylenmektdir. Buradan Tevere’yi solunuza alıp Trastevere’yide sağınıza alıp yürümeye başlayın PONTE GARİBALDİ’ye gelince (Bu arada Ponte türkçe Köprü anlamına gelmektedir.) yolun karşısına geçin hemen sağ tarafta Meydana (Piazza Belli) adını veren Guiseppe Gioacchino Belli’nin heykelini görün. Ardından Heykelin sol karşı köşesindeki Torre Degli Anguilara’yı görün bu bölgedeki ortaçağ görünümlü tek kule bugün Dabte araştırmaları merkezi. Karşı kaldırıma geçin ve SAN CRİSOGONO kilisesini gezin. Bu kilise kentin en eski hristiyan ibadeti için kullanılan evlerinden birinin üzerine inşaa edilmiş. İçerdeki tüm işlemeler ve freskler Cavalliniye Apsisteki işlemeler ise öğrencilerine ait. Apsisin solundaki Mumya görülmeye değer ) Anna Morra Taigi (1769-1837). Buradan Kilisenin sağında bulunan Via Della Lungaretta caddesinden yürüyün çok keyifli. Sağdan 2. sokağa sapın vede Piazza Trillusa’ya kadar devam edin Via della Scala’ya yürüyün ve de doğal olarak Santa Maria Della Scala Kilisesine girin gösterişsiz dış yüzünün ardında inanılmaz rengarenk  Barok Altar’lar sizi sürükleyecek. Buradan çıktıktan sonra Piazza Sant Egidio yolundan Travstevere’nin en muhteşem buluşma noktası olan PIAZZA DI SANTA MARIA  IN TRASTEVERE’ye gelin çok keyifli bir meydan.

Meydana girdiğiniz caddenin sağında Roma’nın ilk hristiyan ibadet noktası olan SANTA MARIA IN TRASTEVERE kilisesini göreceksiniz. Bu Kilisede Meryemananın yaşamını anlatan vede CAVALLINI’nin eseri olan 6 adet Mozaiği mutlaka görün. Kiliseyi akşamüzeri 5 gibi ziyaret ediyorsanız bir ayin yakalama şansınız olabilir.Kiliseden çıkın meydandaki çeşmeye gelin ve de başınızı kaldırıp kilisenin Ön cephe mozaiklerine bakın bunlar çocuk isa’yı emziren meryem’i ve kandil tutan on kadını gösteriyor. Yanan sekiz kandil bekaretin yanmayanlar ise dulluğun işareti. ANGELO – CAMPO DE FIORI :Daha gün batımına 2-3 saat vaktiniz varken ponte garibaldi’ye yürüyün ve köprüyü geçip sağa dönün ilerde solda Roma’nın en büyük ve de halen aktif olan Sinagog’unu (Lungotevere) göreceksiniz bu bölge tarihte aynı zamanda GETTO olarakta anılıyor. Her yer Resmi ve de sivil polislerle dolu belki de mossad’da mevcuttur. Ama sıkı korunuyor. Roma’daki yahudilerin tarihi MÖ 2. yüzyıla dayanıyor. Roma döneminde ticaret ve de tıbba olan yatkınlıkları nedeniyle inanılmaz itibar görmüşler. 1556’da Papa IV. Paulus döneminde bölge duvarlarla çevrilmiş  yahudi getto’su olarak tutsak bir yaşam sürmüşler. Geceleri sokağa çıkmaları yasakmış. Bu uygulama 1848’de kaldırılmış. 1943 Nazi işgali sırasında birçoklarını Roma’lılar evlerinde saklamışlar fakat birçokları da toplama kamplarına gönderilmekten kurtulamamış.  Günümüzde halen bir yahudi yerleşim bölgesi ama artık Kosher restoranlarından, minik dükkanlara çok keyifli. Sinagog ise ücretli olarak gezilebiliyor.
Buranın hemen arkasında bulunan ve bence bugüne değin şehrin ta ortasında hemde ücretsiz ziyarete açık inanılmaz Roma dönemi yapıtlarından olan MARCELLUS TİYATRO’su (Via del teatro di Marcello) ise bence etkileyici özellikle gün batımına yakın saat’lerde kıpkırmızı olan rengi vede 3 Korint sütunu görülmeye değer. Bu sütunlar roma’lıların MÖ.2 YY’da Yunanistandan getirdikleri eserler vede Apollon tağınağının parçaları. Artık gün kararıyor bu durumda en ünlü çeşmelerden olan FONTANA delle TARTARUGHE’ye (Piazza Matei) doğru yürümeye devam edin ara sokaklardan. Bu Kaplumbağa çeşmesi (Türkçe ismiyle) 1581*1588 yılları arasında Mattei ailesi tarafından kendi meydanlarını süslemesi için yapılması. Bronz’dan tek ayakları ile yunusların üzerinde olan dört genç’in heykeli inanılmaz. Yaklaşık bir yy sonra ise mizahsever bir mimar gençlerin göge yükselen ellerinin üzerine çeşmeye tırmanan kaplumbağalar koymuş vede çeşme bugünki şöhretine ulaşmış.
  Böylece İtalya seyahatimizin son gününü de tamamladık ve otelimize geri döndük ertesi gün dönüş ve bavullar kendi kendine toplanmıyor.Sabah Fiumicino havaalanından geri döneceğiz.Erkenden kalktık yine ve şahane zengin(?) kahvaltımızı yiyip Termini ye gitmek için otobüs durağına gittik bizim roma pass kartların da süresi doldu bu arada kartı alınca arkasına aldığın tarihi yazıyorsun keşke yazmasaydık dedim kimse kontrol etmiyor nasıl olsa ama son günümüzde bilet alasım da yok cimriliğim tuttu otelde çaktırmadan kartın tarihini ufak bir hileyle değiştirdim otobüse bindik o kadar gündür gezmeyen müfettişler sabahın köründe teftişe çıkmışlar mı ben bunları görünce kalbim duracak nerdeyse ya çakarlarsa diye tırstım ama adam kartı çantadan çıkarırken ucunu görmesi yetti si dedi bakmadı bile millete ceza kestiler bizden sonra giden bir arkadaşım dedi 45 euro ceza kesiyorlarmış pazarlık yapmışlar 3 ünüze kesmeyeyim 2 nize keseyim demiş adam ödemezseniz de ülke dışına çıkamazsınız demiş o nasıl oluyor bilmiyorum müfettişler pek gezmiyor turistler dışında kimse de bilet basmıyor.Bu arada hiç doğru düzgün hediyelik eşya alamadık İtalya pahalı bir de biz indirim döneminde gittik güya bir ayakkabı 70 euro Türkiye den alırım dedim Levent Ferrari mağazasından bir şeyler aldı tabii ayakkabı,anahtarlık falan millete hava atacak gidince.Bence Floransa alışveriş için en uygun yer Roma da bir outlet var ama sabah götürüp akşam getiriyorlar ve sadece tur şirketi gidiyor bizdeki gibi şehirlerarası otobüse binip şoföre müsait bir yerde indir diyemiyorsun bir de pahalı gidip bir şey alamamak da var bütün gününü orada harcayacaksın.Termini den Fiumicino ya giderken son bir defa daha kazıklıyorlar kişi başı 14 euro verdik trene.Gerçi Levent alma bilet yarım saatte kimse kontrol etmez dedi ama ben riske atamadım gerçekten de kimse kontrol etmedi.Neyse havaalanına vardık yine oteldeki kahvaltıdan yaptığımız sandviçlerimizi atıştırıp Pegasus un Türkçe konuşan hostesleriyle İstanbul’umuza vardık.