24 Mart 2011 Perşembe

mısır gezimiz

    Bayram geliyor 9 günlük tatil var dedim ki Levent e hadi kalk Mısır a gidelim.Tamam dedi sen önbilgiyi topla bana sun değerlendiriyim.Tabii ben de hemen araştırdım taraştırdım en iyisinin turla gitmek olduğuna karar verdim.Uçak bileti oldukça pahalı o fiyata turla gidiyorsunuz zaten üstelik konaklama ve ara transferler de dahil oluyor.Araştırmalarım sonucunda  Sharm-Kahire-İskenderiye turuna karar verdik.Gerekli ayarlamaları yaptım ve turumuzu satın aldık öncelikle vizeyi tur şirketine mi bırakacağımızı yoksa kendimiz mi alacağımızı sordular tabii biz de bir şey bilmediğimiz için tur şirketi halletsin dedik.Ama anladım ki yanlış yapmışız bence siz kendiniz halledin kesinlikle çok daha ucuza geliyor.Tur şirketi bizden 30 euro aldı ama Sharm dan giriş yapınca aslında vizenin girişte de alınabileceğini ve 15 dolar olduğunu gördük.
        Tur operatörümüz biraz enteresan bir tipti pasaportlarımızı scan edip göndermemizi istedi ama gönderdiğimiz halde açıp bakmamış üzerine hatunu tekrar tekrar arayıp aldı mı diye biz peşinden koştuk sonra maili sildiğini öğrendik bir daha bir daha gönderdik falan bizi oldukça uğraştırdı yani ben tur şirketinin havaalanındaki standına gidene kadar gerçekten işlem yapıldığına inanmadım.Bu arada uçağımız charter uçak olduğu için sabaha karşı 4 te Sabiha Gökçen Havaalanındandı.Biz de Avrupa yakasında oturduğumuz için mecburen Taksim den Havaş ın servisine binmek durumunda kaldık.Gece 1 de servise bindik 1.30 da havaalanındaydık işlemleri 15 dk da halledip boş boş oturduk.Neyse ki uçak rötar yapmadı o sırada bayram tatili yoğunluğu olduğu için çok rötar vardı hatta bir grup gece 11 de ki uçakları sabah 6 ya ertelendiği için resmen kafayı yemiş vaziyette dolanıyorlardı.Uçak SKY havayollarınındı ve servisten gayet memnun kaldık gerçi ben uyuduğum için pek bir şey göremedim de kahvaltılık dağıtmışlar onları beğendim.
        Sharm a sabah 6,30 gibi vardık önce vize için bir form verdiler onu doldurduk ama tabii biz tedbirli Türk milleti olarak çoğumuz stres olduk birbirimize soruyoruz buraya ne yazacağız falan diye…Neyse bu işler de hallolunca Levent e sordum para Exchange olayını ne yapıcaz diye hemen kuru kontrol etti havaalanları pahalı olur şehirde hallederiz dedi ama keşke oradan alsaymışız şehirde daha pahalıydı ve mutlaka komisyon alıyorlar.Bir de orada atm lerde para bozdurabiliyorsunuz.
    Tur şirketiyle gittiğimiz için tabi aramızda farklı yıldızlarda otel seçenler olduğundan bizi bir alana toplayıp yıldızımıza göre otobüslere bindirdiler.Ben daha önce yaptığım araştırmalarda 3 yıldızlı otellerin pis olduğunu okumuştum o yüzden 4 yıldız farkı verip ona göre rezervasyon yaptırdık.Otelimizin adı Al Diwaan,aklınızda bulunsun sonradan şaşırmayın çünkü otelimize vardığımızda 3 yıldızlı olduğunu görüp şok olduk.Bizim otobüsten hiç kimse check in yaptırmadı hepimiz lobiye oturup bizim tur şirketini aramaya başladık.Bu arada Mısır a tatile tanıdıkları gelenler birbirlerini aramaya başladılar baktık ki elimizdeki bulgurdan olmak üzereyiz çünkü otelinde çift rezervasyon olup dışarıda kalan bir sürü insan varmış.Oldukça uzun süren görüşmeler sonucunda mecburen check in yaptırdık ve hemen mayolarımızı giyip otelin servisiyle plaja gittik.Kesinlikle maskesiz gitmeyin çünkü biz denize girip biraz açılınca denizin altındaki gördüklerime inanamadım.Denizin altı o kadar muhteşem ki…aynı tv de izlediğimiz national geographic belgeseli gibi harika bir akvaryum görseliyle karşı karşıya kalıyorsunuz.Bu arada plajda Türkçe konuşan insanların yanına gidip ertesi gün için rezervasyon alternatiflerine baktık ve Tiran Adasına gitmeye karar verdik.
    Akşam otelimizde yediğimiz muhteşem(?) açık büfe akşam yemeğinden sonra meşhur Naama Bay a gitmek için araştırmalara başladık ve taksiyle gidilebileceğini mutlaka da pazarlık yapılması gerektiğini öğrendik.Naama Bay klasik bir sayfiye yeri çarşısı gibiydi bir sürü hediyelik eşya satan dükkanlar ve çay bahçesi tarzı nargileciler birkaç tane de balıkçı restoranı var.Çarşıda gördüğümüz birçok dükkana girdik bana çok renkli geldi.Birkaç şey beğendim pazarlıktan sorumlu bakanımız Levent olduğu için o kısmını ona bıraktım.Bu arada dükkanlarda ve sokaklarda her yer Türk kaynıyordu bütün Türkiye bayram tatilini Mısır da geçirdi sanırım.
      Bu arada Sharm El Sheikh şeyhin sakalı anlamına geliyormuş bu bölge daha önce bir şeyhin özel malıymış sonra devlet el koyup İtalyanlarla birlikte turizm merkezi yapmışlar.
      Ertesi sabah erkenden kalkıp gelen servisle plaja ve oradan Tiran Adasına giden tekneye bindik. Bizim gibi bir sürü Türk vardı yine botta. Ben 1 yıldız dalgıç olduğum için dalmaya kararlıyım ve oldukça da heyecanlandım Levent te discovery dalış yaptı. Yerel tur şirketleriyle çok sıkı pazarlık yapmanızı tavsiye ederim,eğer Türkiye den turla gidiyorsanız da kendi şirketinizden hiçbir şey satın almayın çünkü acayip kazık yersiniz yerel şirketler oldukça ucuza götürüyor.Deniz gerçekten harika hem çok temiz hem de sıcaklık çok iyi.Teknedeki görevliler hepimizi denize toplayıp bir çevre turu attırdılar hepimiz acayip mest olduk.Palet ve maskesiz sakın gitmeyin.Bu arada biz bu turu 50 Euro ya anlaştık sonradan duyduk ki discovery yapanlar 35 Euro vermişler.Dolayısıyla adama turdan sonra parayı verirken bizde Levent için 35 Euro verdik.Adamlar gayet uyumlular pek itiraz etmiyorlar.
       Teknedeki Mısırlı elemanlar çok sıcakkanlı herhalde bahşiş için bu kadar hevesli çalışıyorlar. Mısır da bahşiş çok önemli elemanlar mutlaka bekliyorlar zaten paraları bize göre oldukça değersiz o yüzden biz de her gittiğimiz yerde bahşişimizi esirgemedik. 1 dolar 5,75 mısır pounduna eşit yani 1 TL yaklaşık 4 pound gibi bir şey, bir de bizdeki kuruş gibi onlarda piastre var poundun 1/100 ü ve bunun kağıt para şeklinde olanı da var para üstü alırken çok dikkatli olun tuzağa düşebilirsiniz.
       Mısır da ki 2.günümüz Tiran adası turu ve akşamında tekrar Naama Bay a giderek geçti.Bu arada Levent bankadan bir sürü arkadaşına rastladı. Caddede Little Budha cafe ve HardRock cafe gibi birkaç Avrupai restoran vardı bizim otelin yemeklerini beğenmeyenler her akşam oraya gittiler. Bu arada ertesi gün için ATV turuna gitmek istiyoruz yerel turları gezdik fiyat öğrendik falan en son 2 kişi 225 pounda anlaştık sabah 4 te bizi otelden alacaklarını söylediler bende zaten sabah güneşin doğuşunu izlemek istiyordum. Bu arada otele geldiğimizde tur şirketinin bizi 4 yıldız farkı alıp 3yıldızlı otele getirmelerinden ötürü kendilerini affettirmek için bedava Ras Mohammed turu düzenlemeye karar verdiğini öğrenip sevindik.Bir de Mısır ın kokuları meşhur otelimizde bir parfümcü vardı içeri öylecesine bakmaya diye girdik,sevimli satıcı no alcohol no chemical diye diye bize 1 koku ve 1 krem sattı.Ama ben keşke daha çok alsaydım diye düşünüyorum şimdi çok gerçekten kalıcı ve güzel kokular.
       Ertesi sabah 3,30 da uyandık ATV turu yapacağımız turun elemanları bizi otelin önünden aldılar ve bizi buluşma yerine götürdüler tabii gece olduğu için etraf kapkaranlık.Çöl safari turumuza başlamadan önce mutlaka poşu almanız gerekli çünkü etraf çok tozlu oluyor ben evden kendime bir yemeni getirmiştim Levent te sıkı pazarlıkla Naama Bay dan kendine bir poşu almıştı.Eğer poşunuzla gelmezseniz adamlar size kiralık veriyor ama pahalı tavsiye etmem.Herkes dağdaki teröristler gibi poşularını başladı ve turumuza başladık çölde gidiyoruz ama ay ışığı ve atv lerin farlarından başka ışık yok.Hava aydınlanmaya başladığında bir mola verip güneşin doğuşunu izledik bu arada mola verdiğimiz yerde nane çayı gibi bir şey var ama eğer tansiyon sorununuz varsa içmeyin sanırım düşürüyor.Birkaç yerde fotoğraf molası vererek yaklaşık 2 saatlik turumuzu tamamladık ama ben biraz hayal kırıklığı yaşadım sanırım daha farklı hayal etmiştim.Öyle filmlerdeki gibi bir çöl yok toprak yollar var sadece ama yine de oldukça zevkliydi herkese tavsiye ederim bir  de  sabah erken olduğu için o gün başka bir tura daha katılmaya vaktiniz kalıyor.
Bizi otele bıraktıktan sonra hızlı bir kahvaltı edip toplanarak Ras Mohammed turu için bizi bir yere götürdüler inanılmaz kalabalıktı bu tura ilgi oldukça fazlaymış anladığım kadarıyla. Bu arada sualtında fotoğraf çekebilmeniz için makine kılıfları var onlardan da gitmeden edinmelisiniz orada biraz pahalı bu tip şeyler.Bir de özellikle maske,şnorkel ve palet olmazsa olmaz.Sadece maske yeter demeyin şnorkel olunca kesintisiz görüntü elde edersiniz.Ras Mohammed turunda bizim oteldeki tanıdıklarımız olduğu için daha keyifli geçti sohbet muhabbet vakit geçirdik ama Tiran Adası turundan çok farklı değildi.Otelin plajında bile muhteşem bir denizaltı manzarası olduğu için bu tip turlar gelen insanların enerjisi neticesinde eğlenceli geçiyor.  Bu arada Ras burun anlamına geliyormuş yani Mohammed Burnu. Burada  tekneler için çapa yasağı var daha önceden yerleştirilmiş şamandıralara bağlanıyor tekneler, ya da iki tekne yan yana gelerek birbirine bağlanıyor. Suyun altında gördüğünüz her şeye dokunmak yasak.
      Cam dipli tekne turları da vardı ama bence denize girip canlı olarak görmek varken teknenin içinde oturup görmek kesinlikle aynı değil.
      KAHİRE
     Sharm da 3 günümüzü dolu dolu geçirdikten sonra gece 1 de kalkacak olan otobüsle Kahire ye geçtik yolculuk 6 saat civarı sürüyor.Sina yarımadasının en alt ucunda Kızıldeniz kıyısında bulunan Sharm dan batıya doğru gidip yarımadanın Süveyş Kanalı kıyısı boyunca kuzeye yol aldık daha sonra Süveyş Kanalının altından geçen bir köprüden Kahire nin olduğu kıyıya yani Afrika kıtasına geçtik.Kahire Sharm dan çok farklı bir şehir Nil nehri şehri bölmüş,çok kalabalık ve binalar tozdan çabuk eskidiği için sıva yapılmadığından çok kötü gözüküyor.Bir de şehrin her tarafında çöp yığınları var.İlk durağımız Kahire Müzesiydi ve tamamen firavunlara ait birçok değerli eşyayı görebileceğiniz oldukça büyük bir müze bir de mumyaların olduğu bir odaları var ,bu odaya giriş 100 mısır poundu, bana çok enteresan geldi binlerce yıldır hala yeni ölmüş gibi gözüken mumyalar şaşırtıcıydı.Müze çok kalabalık ve bakımsızdı birçok eseri İngilizler kaçırıp British Museum a götürmüşler.Müzede 2 saat vakit geçirdik ama zorlu bir tur oldu.İtalya dayken rehbersiz gezdiğimiz için kendimizi öksüz hissetmiştik ama burada da tam tersi rehberle gezmek çok zor oldu çünkü kalabalıkta rehberi dinlemek çok zor oluyor ne kadar bağırarak konuşsa da gürültü fazla olduğundan insan dikkatini toplamakta zorlanıyor.
Müzeden çıktıktan sonra yemeğe, nehir kenarına demirlemiş gibi duran ama nedense hiç kıpırdamayan,bir gemi restorana gittik.Yemek açık büfeydi ve bence yemekler de gayet makuldü.
     Geldik en merak ettiğimiz yer olan piramitlere.Piramitleri sanki şehrin çok dışındaymış gibi düşünmeyin gayet içerde.Giza bölgesinde aslında 6 tane piramit var ama Keops,Kefren ne Mikenos dışındaki diğer 6 tanesi bu firavunların anneleri ve anneannelerine ait ve daha küçük piramitler.Tanrı Ra güneşin tanrısı olduğundan ve güneş piramit şeklinde doğduğundan bu mezarlar da piramit şeklinde yapılmış.Firavun soyundan gelenlerin yaşadığı birkaç köy varmış ama onlar da artık Müslüman olmuşlar.Yılda 1 kere Macaristan da bu inancı yaşatmaya çalışan bir tarikat yılda bir kez gelip güneşin doğuşunda ibadet ediyorlarmış.Firavun inancını ilk sarsan Kıpti Hıristiyan rahipler olmuş ardından da İslamiyet gelmiş.Şu anda mısır da her dine mensup insan yaşıyor firavun inancı diye bir şey kalmamış.Piramitlerin içinde hiçbir şey olmadığını daha önce okumuştum zaten o yüzden içeri girmedim ama bizim gruptan girmek isteyenler oldu onlar da bir şey olmadığını doğruladılar.
Derken aşağıdaki hani şu sürekli Bülent Ersoy un makyajsız haline benzediği yazılan sfenks in yanına gittik,insan başlı aslan heykeli kafası Keops un kafası.Sfenks in önünde mumyalama ve kurban etme törenlerinin yapıldığı sunak taşı gibi taş masalar vardı ama o kadar kalabalıktı ki doğru düzgün bir şey göremedik bir de tam kapanış saatine denk gelmişiz görevliler hadi çıkın diye diye milleti kovalıyordu zar zor 2-3 fotoğraf çektirip çıktık.
       Klasik bir tur şirketi taktiğiyle bizi Papirüs müzesi diye resmen bir dükkana getirdiler ve ilk önce papirüsün nasıl yapıldığı falan anlatıldı.Biz papirüsümüzü Sharm dan almıştık zaten ve bu mağaza bana oldukça pahalı geldi ama millet ismini filan yazdırıp bir sürü para verdiler.Levent orada da arkadaşlarıyla karşılaştı ve bana bir şaşkınlık yaşattı.
     Kahire de artık hava karardı ve bizim son durağımız Khan El Halil çarşısı.Biraz bizim Mısır çarşısına benziyor oradan sıkı pazarlıklarla birkaç hediyelik eşya alıp meydanda en eli yüzü düzgün gözüken restoranda köfte tarzı bir şeyler yedik bana çok tuzlu geldi biraz zorlandım yerken.
    Artık hepimiz yorgunluktan bayıldığımız için otele kendimizi zor attık ve Levent hemen uyudu.Burada da otelimiz Pyramid view,3 yıldızlı bir oteldi ve pek temiz olduğu söylenemez.Hatta odada yastık yoktu ve koridorda gördüğüm bir görevliden istediğim yastık hiç gelmedi.
   İSKENDERİYE
     İskenderiye Feneri; tehlikeli kıyı şeridi boyunca gemicileri yönlendirmek amacı ile İskenderiye kenti kıyısındaki Faros (Pharos) adasında yapılmış.Proje Büyük İskender’in komutanları Ptolemy Soter zamanında M.Ö 290 yılları sonunda başlamış, ölümünden sonra oğlunun hükümdarlığı zamanında bitirilmiş. Şehrin batı limanında bulunan fener yaklaşık 166 m. yüksekliğinde. Sadece harikaların değil bugüne kadar yapılmış fenerlerin de en yükseğidir. Gemicilik için güvenli bir ortam sağlamak isteyen Yunanlı tüccar Sostratus tarafından finanse edilmiş. Fener’in en gizemli yanı, gündüzleri bile güneş ışığını denize yansıtmak amacı ile tasarlanmış cilalı bronz aynalarıymış. Geceleri ise aynaların önünde ateşler yakılıyor, böylece aynanın yansıttığı ışık gece yaklaşık 50 km. mesafeden görülebiliyormuş. Yapı bir dizi depreme kadar bozulmadan kalmış. Fakat depremler ve doğal şartlar sonunda çökmüş. Üst kısmı 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302′de başka bir depremde çökmüş. En sonunda 1480 yılında Memluk Sultanı Kait-bay tarafından fenerin olduğu yere yapılan bir kalede malzemeleri kullanılmak üzere tamamen yıkılmış.
Yani dolayısıyla gittiğinizde fener göreceğinizi sanmayın onun yerine gayet modern görünüşlü bir kale vardı,Kayıtbay Kalesi, içi de müze haline getirilmiş,deniz canlıları var.Kalenin önünde de bir sürü seyyar hediyelik eşyacı var.Biz de gittik bir sürü fotoğraf çektirdik deniz manzarası güzel.Herkes de foto olayını bitirip hediyelik eşya pazarlığına girişti.Buradaki işimiz bitip tur otobüsüne binince rehberimiz yakında çok meşhur bir sütlaççı olduğunu söyledi ve gidip tepsiyle getirdiler,gerçekten güzeldi ben de sütlacı çok severim iyi geldi.
        Kaleden sonraki durak benim için çok önemliydi çünkü ben bir matematikçiyim ve biz İskenderiye Kütüphanesi ne gittik.
11 katlı araştırma kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesi 8 milyon cilt kitaba ev sahipliği yapıyor. Binanın yarısı zemin kotu altında bunun 3 katı da deniz seviyesi altında yer alıyor. Bu nedenle, binayı su basıncına karşı korumak için kum-bazlı temel kullanılmış. Kırmızı granit ile kaplı binanın yüzeyine bütün Dünya'daki dillerin alfabeleri kazınmış. Binada, 20.000 m²'lik okuma odasına ek olarak kültürel ve eğitim faaliyetleri için alanlar yer alıyor. Tüm yapıda taş, cam, ahşap ve betonarme kullanılmış.
      Kütüphane de bir sürü fotoğraf çektirdikten sonra otobüsümüz bir yere park edip bize serbest zaman verdi ve biz de yemek için deliler gibi restoran aramaya başladık çünkü Levent feci şekilde yemek ayırt ediyor.Bu arada benim kıyafetim gayet kapalı olduğu ve Levent yanımda olmasına rağmen erkekler bana çok laf attılar.Levent de klasik bir Türk erkeği olarak ‘’döverim ben bunları’’moduna girdi,zor zapt ettimJ
     Yemeğimizi herkesin gittiği yemeklerin açık büfe olduğu kişi başı 50 pound ödediğimiz bir yerde yedik ama Leventçiğim yine yemedi ve aç kalktı sonra ona McDonalds tan bir menü aldık doydu.Bundan sonra da artık dönüş yoluna çıktık ve otobüsümüz bizi havaalanına bıraktı.Bu kısmı da komikti çünkü havaalanı askeriyeninmiş.Bizim kurban bayramında belediyelerin hazırladığı kurban kesme yerlerine benziyordu.Önce bir çadırın içinde bizi bir süre beklettiler sonra içeri aldılar.İçerisi de gerçekten çok sefildi.Pasaport kontrol bölümündeki adamlar da alenen kur yapıyorlar benim resmime bakıp beautiful woman falan dediler ben de işim bir an önce bitsin diye kibarca gülümseyip thank you dedim kaçtım.Uçağımız da rötarsız kalktı ve neyse ki zamanında İstanbul a vardık.