6 Şubat 2012 Pazartesi

İsviçre Gezimiz(Basel,Zürih,Cenevre)

       İSVİÇRE GEZİMİZ(BASEL,ZÜRİH,CENEVRE)
        Nisanda ailemize yeni bir üye katılacağı için yaz tatilini kısa gezilerle geçireceğimizden sevgili kocacığım haydi yılbaşını yurtdışında geçirelim diyerek ucuz havayollarını araştırmaya başladı ve easy jetten 200 euroya İsviçre-Basel gidiş dönüş 2 kişi uçak biletlerimizi aldık .4 gece 5 gün gezeceğiz ama nerelere gideceğiz orası hiç belli değil,başladık İsviçre ile bağlantılı tüm arkadaşlarımızı düşünmeye ve sonunda bir sürü mailleşme ve telefonlaşma neticesinde 2 gece Basel,1 gece Zürih ve 1 gece de Cenevre ye karar verdik.Bu arada ben www.booking.com a girip konaklama fiyatlarını görünce resmen dudağım uçukladı meğerse İsviçre dünyanın en pahalı ülkelerinden biriymiş..Ee ne yapalım biletleri çoktan aldık bayaa da havaya girdik gidicez diye vazgeçmek olmaz dedim ve konaklamayı ucuza nasıl getirririz diye düşünürken kardeşim bana www.couchsurfing.org sitesini tavsiye etti,ben de durur muyum hemen üye oldum ama ne yalan söyliyim profil doldurmak çok zor geldi baktım millet döktürmüş ben hiçbir şey bulamadım.Öyle sallama bir profil 2 fotoyla hallettim işimi şimdi hala ikide birde mail geliyor kardeşim şu profilini doldursana diye (tabii bu şekilde söylemiyorlar sayın üyemiz bakın profilinizde eksikler var lütfen doldurun şeklinde kibar bir dille yazıyorlar) Neyse hemen  başladım Basel,Zürih ve Cenevre de yaşayan 30 lu yaşlarda sigara içmeyen çok çılgın olmayan bizim gibi efendi tiplere yazmaya, yahu arkadaş meğer bir tek yılbaşında evde oturan biz varmışız millet nasıl geziyor gelen cevaplar hep kusura bakma ben İtalya ya gidicem yok ben bilmem nereye gidicem falan filan …Baktım olacak gibi değil kriterleri boşverdim başladım herkese yazmaya en sonunda sadece Basel de 25 yaşında bir çocuk tamam gelin ama ben sizinle ilgilenemem dedi aa dedim lafı olmaz biz başımızın çaresine bakarız sen bize yatak ver yeter, e iyi o zaman gelin madem dedi sağolsun çocuk.Zürih ve Cenevre de mecburen otelde kalacağız ama oteller 3 yıldızlı sıradan oteller ve 180 franktan falan başlıyor (bu arada 1 frank 2 TL civarı)
      Neyse ben tüm organizasyonu yaptım gideceğimiz günden 1 gün önce anneme 1 ton poğaça ve kurabiye yaptırdım ve bavula 2 kazak 2 çorap 2 don koyduk çıktık yola uçağımız 12.30 da Sabiha Gökçen den kalkıyor.Yolculuk da 2sa 45 dk sürüyormuş.Bu arada easy jet tamam ucuz bir havayolu ama adamlar çok uyanık mesela eğer uçağa bagaj verirsen para ödüyorsun sadece el bagajı hakkın var o da internet sitesinde santim santim boyutlarını vermişler eğer ölçülere uymazsa uçağa alırız para verirsin diyorlar.Biz de nasıl dikkat ettik bavul hazırlarken en küçük çantalarımızı aldık doldurduk sonra havaalanında check in sırasında beklerken milletin bavullarını görünce çok şaşırdım o küçük boylardaki tekerlekli bavullardan almıştı millet kimse ölçülere falan da uymamış.Yalnız kişi başı 1 tane el bagajı hakkın var yoksa hiç affetmiyorlar walla,adamın biri Türkiye den salçaları,reçelleri doldurmuş bir sürü poşet,fazla bagajın tanesine 50 euro vereceksin dediler şok olduk.Uçağa bindik bizden başka turist yok herkes İsviçre de yaşayıp ucuz biletin hatırına Türkiye de ki akrabalarını ziyarete gelmiş aileleler.Levent, hemen öndeki, arkadaki,yandaki muhabbeti kurdular herkes pahalı sakın alışveriş yapmayın diyor bir tek iphone alın dediler o ucuzmuş.
    En sonunda Basel Mullhouse havaalanına indik ama bir anda şaşkoloz olduk küçük bir havaalanı ama Fransa çıkışı,Almanya çıkışı falan da var şaşırıp yanlış yerden çıkmamak lazım,neyse biz doğru yolu bulduk baktım bizim eleman bizi karşılamaya gelmiş, Daniel,sevimli bir çocuk 20 yaşında gösteriyordu.Havaalanından 50 no lu otobüse binince Basel SBB tren istasyonuna varıyorsunuz.Tabii yanımızda yerel biri olunca otobüse binerken bilet de almak gerekiyor o gün ilk ve son defa şehiriçi ulaşım için bilet aldık ve kişi başı günlük sınırsız kullanım için 18 frank verdik.İsviçre de şehiriçi otobüs,tren ya da tramvaylarda diğer ülkelerde olduğu gibi bilet basma makineleri yok ama kesinlikle hiçkimse de bilet almadan binmiyor.Cenevre de genç bir adamın bilet almak için bozuk parası yoktu benden parasını bozmamı istedi bizim kasa da Levent olduğu için ah canım bende para yok dedim adam bilet alamadığı için otobüse binmedi şaşırdım kaldım.Öyle bir sorumluluk duygusu var yani adamlarda…
         Basel tren istasyonu
    Daniel o gün çalışmayacağı için bize eşlik edeceğini söyledi çok sevindik o zaman bavulları tren istasyonunda günlüğü 6 franka kocaman dolaplar var oraya bırakıp kendimizi sokaklara attık.Biraz karnımız açtı o yüzden önce yemeğe gittik Sam’s pizza adında bir restorana girdik 3 pizza 3 içecek 60 frank bayıldık resmen.
             Pizzacıda Daniel ve biz
 Basel'in merkezini (Old Town) gezmek için beş farklı rota var. Her biri Basel'in tarihinden önemli kişilerin isimleriyle anılıyor ve bir renkle gösteriliyor. Ortalama yürüyüş süresi ve yol boyunca görülecekler de sıralanmış. Basel küçük bir şehir, biz Hans Holbein, Jacob Burchardt ve Paracelcus'u takip ediyoruz. Yürürken hangi rotayı gezdiğinizi görmeniz için duvarlarda işaretler var. Aslında tüm rotalar Marktplatz'dan başlıyor. Ren Nehri, bütün güzelliğiyle Küçük Basel ve Büyük Basel olarak şehri ikiye ayırıyor. Büyük Basel (GrossBasel), pek çok tarihi evin yan yana sıralandığı, yer yer daracık sokakları, meydanları, katedrali (Münster) ve gösterişli belediye binasıyla (Rathaus) dikkat çekiyor.
          Katedral Meydanı
 Katedral meydanı (Münsterplatz), yıl boyunca konser, açık hava sineması gibi çeşitli etkinliklerin yapıldığı bir yer. Meydanda bir sakinlik, huzur ve keyifli bir hava var. Meydanın önünden devam edince karşımıza Kültür Müzesi çıkıyor. Çeşitli kültürlere ait geçici sergilemelerin olduğu müze de ayrıca Basel Festivali'nde kullanılan maskeler vb. sergilendiği bölümler de var. Bu müzenin hemen yanında bir de doğal tarih müzesi (Naturhistorisches Museum) var.Artık saat epey ilerlediği için ve ben Sofya da süper bir doğal tarih müzesi gezdiğim için maalesef müzelere giremedik.Sonra Ren nehrinin kenarına gidip birkaç fotoğraf çektirdikten sonra çok şirin kano tarzı birşeyle kişi başı 1,80 frank verip Küçük Basel e geçiyoruz.
   Kanomuz
 Küçük Basel, eski şehirden daha farklı, daha modern binaların olduğu, daha yeni bir bölge. Alışveriş alanları, kalabalığıyla oldukça hareketli.. . Kalabalık caddeyi geçip köprü üstünden tekrar Büyük Basel bölgesine varınca kırmızı ve süslü görüntüsüyle şehrin simgesi olan belediye binasının olduğu yere gidiyoruz.
       Belediye binası
 Yukarı Ren Nehri'nin her iki yakasında uzanan Basel, İsviçre'nin kozmopolit kenti. Ülkenin üçüncü en kalabalık kenti olan Basel, İsviçre'nin kuzeybatısının merkezinde yer alıyor. Basel, Dreiländereck denilen İsviçre, Fransa ve Almanya'nın meydana getirdiği üçgende bulunan bir sınır kenti. Kent, çok sayıda uluslararası şirkete ev sahipliği yapıyor. Ülkenin en dinamik ekonomisine sahip Basel, bilgi temelli ilaç ve kimya sanayisiyle göze çarpıyor. Görkemli Ren Nehri’nden yükselen Basel, çok yönlü bir kent manzarasına sahip. Basel, zengin geleneksel koleksiyonlara sahip birinci sınıf müzeleriyle ünlüymüş. Yaklaşık 40 farklı müzeyi bünyesinde barındırıyor, benzersiz ve uluslararası üne sahip müzelere sahip. Güzel Sanatlar Müzesi (Kunstmuseum), dünyanın en eski sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapıyormuş. 1997'de kurulan Beyeler Vakfı (Fondation Beyeler), yaklaşık 180 modern çalışmaya ve çok sayıda tarihi sanatsal eşyanın bulunduğu zengin bir koleksiyona sahipmiş. Tinquely Müzesi, demircilikte ustalaşmış bir heykeltraş olan Jeean Tinguely'nin çalışmalarının sergilendiği bir müzeymiş. Antikalar Müzesi (Antikenmuseum), Kültür Müzesi (Museum der Kulturen), Tarih Müzesi (Historische Museum) ve Ticaret Müzesi (Gewerbemuseum), diğer popüler müzelerdenmiş. Bir de Basel tarihin farklı dönemlerine ait büyüleyici fıskiyeleriyle apayrı bir yüzünü gösteriyor. Augustiner, Gemsberg, Holbein, Cathedral Mount, Pisoni ve Tinguely, Basel'de bulunan en popüler çeşmelerden.
       Meşhur çeşmelerden biri adını unuttum..
Ayrıca ilgilenenler için bizim fırsat bulamadığımız ülkenin en büyük hayvanat bahçesi Zoologischer Garten‘i ziyaret edebilirsiniz. (6 numaralı tramvaya binerek Heewagen durağında inip kısa bir yürüyüşle ulaşmanız mümkün ya da yürüyerek Spalen Kapısından Schützengraben, Holbeinplatz ve Leimen, Steinenring caddelerini takip ederek)…
       Hava iyice kararmaya başlayınca biz de zaten acayip yol yorgunuyuz eve gidelim bari dedik ama bu arada muhteşem çikolata dükkanlarından birine uğramayı da ihmal etmedik.Yalnız var ya çikolatalar harbiden müthiş,ben bu arada 5,5 aylık hamileyim o zamana kadar hiç tatlı bir şey ağzıma koymamışken birdenbire çikolatadan başka bir şey görmez oldu gözüm yani öyle böyle değil kelimeler yetersiz…Daniel in evi Gelterkinden adında kendisinin köy olduğunu iddia ettiği ama bizim hiç köye benzetemediğimiz (haa belki tatil köyü diyebiliriz) müthiş şirin bir yerde.Basel den 20-25 dk lık bir tren yolculuğuyla varılıyor.Daniel ve daha birçok insan bisikletlerini istasyona bırakmışlar görünce ona da bir şaşırdım.Evleri 1940 lardan kalma dubleks bir ev alt katta Daniel yaşıyor üst katta da ailesi herkesin kendine ait hayatı var 2 ayrı daire gibi duruyor çok şirin bir ev aynı filmlerdeki gibi…Bu arada da hafiften karnımız acıktı evsahibimiz bize makarna pişirmeyi teklif etti bizde kabul ettik ve fırsattan istifade biraz dinlenme fırsatı bulduk.Soframız çok zengin değildi ama müthiş lezzetliydi,bildiğiniz domates soslu makarna ve yanında hayatımda ilk defa gördüğüm annesinin yaptığı bir sosla ikram ettiği süper lezzetli bir ot vardı.
       Daniel ve müthiş keyifli masamız
Bu arada İsviçre nin yerel birasından da almış Levent in de çok hoşuna gitti.Muhabbet eşliğinde çok güzel bir akşam yemeği yedik.Daniel in doğal taşlar ve kaktüs koleksiyonu vardı bize onları gösterdi dünyanın bir sürü yerinden tonla kaktüs toplamış hatta bahçede sırf bunun için bir de green house yapmış bizim ne koleksiyonumuz var diye bir düşündük ve kendimizi kötü hissettik.Çok yorgun olduğumuz için yattık ertesi gün 31 aralık Daniel sabah berbere gidecek sonra beraber kahvaltı edeceğiz diye sözleştik ve hemen uyumuşuz.
      Ertesi gün uyandık Daniel evde yoktu berbere gitmiş biz de biraz keyif yaptık geceyi Zürihte geçireceğiz bu arada..Ev sahibimiz geldi saçında hiçbir değişiklik yok peki bu işe ne kadar para vermiş derseniz 45 frank dedi şok şok şok.Kahvaltıya sadece krem peynirle reçel çıkarttı ama tabii biz doyarmıyız onunla ben hemen olaya müdahale edip buzdolabına bir göz attım ve domates,yumurta,bir de Daniel in annesinin yaptığı yılbaşı kurabiyeleriyle yine hoş bir muhabbetle kahvaltımızı ettik.
      Gelterkinden den bir aktarma ve yaklaşık 1 saatlik yolculukla kişi başı 29 euroya trenle Zürih e gittik. www.sbb.ch/en/home.html adresinden tren saat ve fiyatlarını öğrenebilirsiniz. Zürih e varınca önce istasyonda bir turladık restorandan markete çok renkli dükkanlar vardı birkaç fotoğraf çekilip tourist office ten de haritamızı ve tüm information ı alıp otelimize gidecek olan tramvaya bindik ama otelin istasyona çok yakın olduğunu bildiğim halde bir türlü varamadık meğer ters tarafa gidene binmişiz neyse dedik minnacık ta olsa bir Zürih turu atmış olduk.Otel odası her ne kadar verdiğimiz paranın kat be kat altında olsa da idare ederdi.Bu arada ben daha önceden araştırmıştım ama yine de resepsiyondan öğrendiğim kadarıyla burada da genelde sokak partileri meşhurmuş Quaibrücke köprüsünden havai fişek gösterilerini izliyormuş herkes onun öncesinde de genelde home party muhabbetindeymiş.
    Zürih tren istasyonu
    Bavulları otele bırakıp tekrar istasyona geri döndük. Zürih, İsviçre'nin İstanbul'u sanki... Tam bir büyük şehir... Avrupa'nın önemli finans merkezlerinden... Ülkenin en büyük şehir merkezi ve en kalabalık... (ne kadar kalabalık olsa da 1 milyon, zaten tüm ülke 7 milyon) Caddeler, mağazalar, yollarda bir sürü araç; ama oldukça yeşil bir metropol. İstasyondan çıkar çıkmaz hemen karşıdaki caddeye geçip yürümeye başlıyoruz. Burası İsviçre'nin hatta Avrupa'nın en prestijli caddelerinden biri olan Bahnhofstrasse, 1.5 km. uzunluğunda iki yanı ağaçlıklı, yaşayan, hareketli bir cadde.
      Bahnhofstrasse 
Bir çok ünlü mağaza ve mağazalara girip çıkan insanlarla dolu. Araba trafiğine kapalı olan (tramvaylar vızır vızır) caddede, tıpkı bizim İstiklal Caddesi gibi çok güzel binalar sıralanıyor.Yine birkaç çikolata mağazasında turlayıp herkesin tavsiyesi üzerine Apple store a uğradık fiyatlar gerçekten Türkiye ye göre çok ucuzdu  iphone 4s 16 gb 600 franktı ama ellerinde kalmadığı için alamadık.Bu arada da yine acıktık ve istasyonda bir restorana gidip yine 2 pizza bir uyduruk salata ve bir kahveye 64 frank verip çıktık.İsviçre de her yerde bol miktarda Migros vardı oradan biraz abur cubur alıp otelimize döndük ve gece 12 ye kadar biraz tv izleyip dinlendik.
     Saat 23,30 gibi otelden çıkıp Quaibrücke köprüsüne gittik gerçekten çok kalabalıktı hava biraz da yağmurluydu çok hoş bir ortam vardı ara ara platformlar kurulmuş dj ler çalıyor insanlar da ellerinde içkileriyle eğleniyorlardı bir de meşhur peynir fondüleri standları vardı kokusu beni acayip rahatsız etti yiyemedik.Gece saat 00.00 olunca 1-2 havai fişek patlattılar şok olduk nasıl yani bu muydu! Meğerse insanlar tam o dakikalarda öpüşüyor,sarılıyor şampanya patlatıyorlar falan diye biraz erteliyorlarmış bizde hayal kırıklığıyla dolaşmaya çıkmışken birden bütün ışıklar kapandı,müzikler sustu ve gerçekten oldukça uzun da süren görkemli bir havai fişek gösterisi izledik.
Sonrasında ben çok yorulduğum için tekrar otele döndük.Ertesi gün otelin restoranında kahvaltı beni resmen şok etti bir an servis açılmamış sandım ki o da ne küçücük bir masada hani şu ambalajlı küçük reçel,bal falan var ya onlardan koymuşlar bir de uyduruk 2 çeşit peynir al sana kahvaltı.Peynir memleketindeyiz peynir yiyemedik ben anlamadım sonradan Daniel e sordum insanlar sabah kahvaltıda sadece yağ ve reçel yermiş burada peynir akşam yemeğinde yenirmiş,bize çok ters tabii.
    Bugün Cenevre ye gideceğiz o yüzden toplanıp istasyona gittik ben gidip biletleri aldım ve sıkı durun ne kadar verdim kişi başı 82 frank resmen bizim uçak biletlerinden daha pahalı.Daha ucuza bulmanın da imkanı yok hani önceden alıyim falan yok yani ama ben dönüşte uçaktaki dergide görmüştüm belli bir süre için swiss card aldığında ulaşım yarı fiyatına oluyormuş biz 4-5 gün için gerek yok diye düşündük ama varmış aslında.Trenlerin de o paraya göre hiçbir konforu yok herşey standart.Zürihten Cenevre 2sa 45 dk gibi sürüyor ve burada da tren biletlerini günlük alıp o gün içerisinde istediğin birine binebiliyorsun genelde hep aktarma olduğu için de sana hangi saatlerde gideceğini sorup ona göre aktarmaları ve istasyon numaralarının olduğu bir küçük kağıt veriyorlar.Ama tabii adamların herşeyi tıkır tıkır saat gibi işliyor onu da demeden geçemiycem.
      Cenevre de istasyona varınca bir dönerci gördük ve adamlara bizim oteli sorduk yürüme mesafesinde değiilmiş biz de tramvaya bindik bu arada hala hiç bilet almadık ve hiçbir kontrol yoktu ama yakalarlarsa 80 frank ceza kesiyorlarmış biz de yılbaşında kim kontrol yapar diye rahat gezdik bir de Zürihte almanca konuşuluyordu Cenevre de fransızca benim kafam da iyice karıştı.Artık tamamen içgüdülerimizle ve az buçuk öğrendiğimiz harita okumayla yolumuzu bulduk hep.Neyse çantalarımızı otele bıraktık karnımız da acıkmıştı haritalarımızı aldık bir de otelde bize travel card verdiler istediğin kadar toplu taşımayla gezebiliyorsun.İstasyonda gördüğümüz dönerciye gittik ben tabakta döner yedim yanında salatayla veriyorlar ve 18 franka resmen patlayana kadar yiyorsun ben Türkiye de öyle döner yemedim.Bu arada bize 3 ocağa kadar yılbaşı tatili nedeniyle her yerin kapalı olduğunu söylediler resmen şok olduk çünkü Levent in aklı iphone da.Yemekten sonra biraz sokaklarda dolaştık 1-2 hediyelik eşyacı açıktı onlara baktık bizim adamların saatleri komiğime gitti büyük saat markalarının kendi dükkanları var bir de bu memory shoplarda satılan bizdeki 5-10 TL lik işporta saatlerini acayip pahalı satıyorlar ona şaşırdım.Alıp koluna taksan kimse nerden aldın diye sormaz şuna bak işportadan almış saatini derler.Hava soğuk dükkanlar kapalı biz de otelimize dönüp erkenden yattık,ertesi sabah yaptığımız şahane(!) kahvaltıdan sonra bir baktım hava yağmurlu oh dedim şahane neyse ki otelden bize şemsiye verdiler de rahat gezebildik.Elimde 2 tane harita nereye gidelim derken Levent iphone dan başka bir şey düşünmediği için resepsiyondan apple shop un adresini öğrendik ve çıktık yola ama sokaklar bildiğin ıssız bir şey soracak olsan adam yok etrafta.Bu arada Cenevre de bizim nişantaşı gibi bir caddesi var Rue de Marche  oraya gidelim diye düşünürken Levent aaa gel bak dedi ki bir baktım bilmeden oraya gelmişiz ama bütün dükkanlar kapalı tabii zaten açık olsa da öyle pahalı ki bir şey almak mümkün değil.
Biz de bol bol foto çektirdik bu arada bir çikolata dükkanı gördüm hemen daldım size tavsiyem plaka olarak satılan çikolatalardan mutlaka alın tadları muhteşem ama fiyatlar çok pahalı biz 3 tane orta parçayı 23 franka aldık ama tadından yenmiyor müthişti.
     Apple shop Rue de Rive deymiş bu arada,bütün dükkanlar da kapalı olduğu için umudumuz da pek yok ya neyse ölmek var dönmek yok.Bu arada Cenevre de fransızca konuşuluyor ya ben gördüğüm insanlara soruyorum uuu dö iiiivv nerde diye herkes düz git diyor ,sonra birden apple shopun önüne çıkmaz mıyız hem de açık Levent havalara uçtu,mağazaya girdik ve heralde 1 saat falan geçirdik bizimki herşeyi ayrıntılarıyla inceledi fotoğraf çekti.Bir de benden gizli aksesuar falan almış ben alma dedim pahalı ama işte nolcak çocuk J Ben de danışma masasında oturdum milleti seyrettim çok komikti manzaralar, mesela bir çalışan bir grup teyzeyi oturtmuş dev ekranlı bir pc de tanıtım yapıyordu teyze diyorsam harbi teyzeler ama herkes en az 60 yaşında,bir adam tablet aldı anlatıyorlar ne olduğunu aa so easy so easy deyip duruyor.Neyse Levent çok mutlu çıktık dükkandan sıradaki hedef Jet D’eau yani Leman gölü üzerindeki meşhur fıskiye,50-60 m yukarıya kadar fışkırıyor.
    Jet d'eau
Görmesen çok büyük bir şey kaçırmazsın ama hoş bir görüntüsü var bir de giderken göldeki kuğular falan hoşumuza gitti.
Oradan  İngiliz bahçesine gidilebilir, Leman Gölü'nde ki fıskiyenin yakınlarında bulunuyor. Bu bahçede insan mekanizmasıyla çalışan ufak çaplı bir oyun parkı var.
Çiçek saat; bilindiği üzere saatleriyle ünlü bir şehir ya. Bu ünlerine ayrı bir ün katmak için sahilde bir bahçenin içine çiçeklerden bir saat yapmışlar. Burası ellerinde fotoğraf makineleri ile gelen turistlerle doluydu.
      Bu arada dönüşümüz yine Basel den olacağı için gece Gelterkinden de Daniel ın evinde kalacağız o yüzden son olarak BM,Unicef falan gezelim dedik,onlar da bizim otele çok yakın o yüzden tekrar otobüse atlayıp haritalara baka baka BM binasını bulduk tam o sırada da otobüslerle bir grup Çinli geldi biz fotoğraf çekilirken sabote ettiler sonra adam bana verdi bizi çeker misin diye ben onları 10 numara fotoğraf çektim aynı şeyi biz onlardan istedik saçma sapan bir şey çekmiş.
Bir de orada bir grup protestocu vardı onları izledik,her yer kapalıyken niye orada olduklarını da anlayamadım doğrusu.Unicef binası da oraya yakındı ama hava yağmurlu olduğu için otobüse bindik.Elimdeki haritaya bakıyorum çok yakında gibi duruyor ama biz bir türlü göremedik sonra arkamı bir döndüm ki hemen önündeymişiz ama BM gibi değil sıradan bir bina olduğu için dikkatimizi çekmemiş.
Yine 1-2 foto çektirip otele döndük eşyaları alıp tekrar istasyona ve oradan da kişi başı 69 frank verip Gelterkinden e gittik.Sağolsun Daniel bizi istasyonda karşıladı,eve gittik.Bu sefer ailesi de evdeydi,annesi küçük kardeşini uyutmaya çalışıyormuş ama babası bize hoş geldin demek için uğradı çok şeker bir adamdı,ben adamı görünce ne kadar pahalı ülkeniz var sizin diye bir sürü dert yandım adam da 77 de öğrenciyken arkadaşlarıyla İstanbul a gelmiş ve duş için 3 euro vermiş o da ona çok pahalı gelmiş.
    Sabah uçağımız 7 de olduğu için erkenden yattık ve sabah da herkes uyurken 4 treniyle Basel e gittik.
İstasyon o saatte bile kalabalıktı ve insanlar bize günaydın dediler
 ayrıca trende herkes bir şeyler okuyordu.Bir an Türkiye de o saatte insanlar trende ne yapar diye düşündüm,muhtemelen herkes uyuyor olurdu.Sorunsuz bir şekilde havaalanına vardık ve elimizdeki son franklarla da biraz çikolata alıp uçağımıza bindik.Türkiye ye döndüğümüzde bavulları boşaltırken çok güldüm, Levent benden gizli o kadar çok çikolata almış ki ne ara başardı bunu yapmayı, çok komikti güya da arkadaşlarına dağıtacaktı ama bavulda biraz yamulmuşlar bana da onları şimdi afiyetle yemek düşüyor ve çok da mutluyum…